28 Haziran 2017 Çarşamba

NELER YAPIYORUM ? / WHAT AM I DOING?






Merhaba,

bir sonraki yazı Barselona olacaktı ama hala daha fotoğraf seçme işini tamamlayamadım ve aynı anda o kadar çok iş yapmak istiyorum ki anlatamam. Kafada milyon fikir baloncuğu :)
Neler mi yapıyorum?







Dikişte kendimi geliştirmek istiyorum bu yaz ama kumaşları sevmeye doyamadığım gibi kesmeye de kıyamıyorum. Ama bir yerden başlamam lazım.
Öyle güzel kumaşlar buldum ki İspanya'da tam istediğim renkler, biraz vintage etkisi var. Hele o çanta metalleri yok mu ?






Annem için başladığım kırlent bitmek üzere, mavi tonlarında tam yazlık yer için. Bitsin şöyle güzel bir şekilde fotoğraflayım ve tüm motifi güzelce anlattığım bir yazı yazmak istiyorum. Umarım en yakın zamanda başarırım..






Bir de akşamları çerez niyetine, rengarenk karecikleri yapıyorum. Ondan da şahane bir fikrim var, bitsin hemen yayınlayacağım.


Carl Sagan - Kozmos'u okuyorum.
Bol bol Jamie Oliver ve Gennaro Contaldo'nun yemek videolarını izleyip yapmayı deniyorum.
Game of Thrones 'u heyecanla bekliyoruz.
Şu sıra dizi olarak American Gods izliyoruz, çok iyi ama diziyi yapanların ve kitabı yazan Neil Gaiman'ın kafasının bi milyon olduğunu düşünüyorum.
1960 müzikleri dinliyorum şu sıra ama bu şarkıyı bayılarak dinliyorum..  Francoise Hardy - le temps de l'Amour .
Her gün on bin adım atmayı başarmaya çalışıyorum.
Onun dışında gerisi yaz, çiçek, böcek, güneş, güzellik...

Sevgiler benden...





24 Haziran 2017 Cumartesi

SITGES / WHAT TO DO IN SITGES





Herkese merhaba, 

Gelin sizi fotoğraflarla Sitges'e götüreyim. 

Sitges, Katalonya bölgesinin en büyük kenti olan Barselona'ya tren ile 30 dakika uzaklıkta olan bir sahil kasabası. Eşimin konferansı orada düzenlendiği için yolumuz oraya düştü. İyi ki de gitmişiz, çok şirin bir yer olduğu gibi yemekleri de harikaydı. 






Daracık sokakları masmavi denize açılan bu kasaba çok huzurlu bir yerdi. Balkon hayranı olan ben, çiçeklerle donatılmış balkonları görünce gözlerimi alamadım. İlk bakışta burayı Ege sahillerine benzettim, sebze ve meyveler, yetişen çiçekler bile aynı. Ama bir fark var, burada insanlar sahillerini kirletmiyor, birbirlerine saygıları olduğu için çevreyi koruyup kolluyorlar. 






Kasabanın en belirgin binası ilk fotoğrafta gördüğünüz 'La Punta Kilisesi', öyle bir konumdaki tüm fotoğraflarda en güzel yeri alıyor. Sitges'de bir çok plaj var ve her plajının adı farklı, incecik kumu olan plajlar sığ bir denize sahip  ancak tertemiz. Plajlara giriş ücretli değil, ücret karşılığı şezlong ve şemsiyeler olmasına rağmen, zorlama yok, şemsiyesini ve havlusunu alan geliyor buraya. 




Sahil kenarında yürümek kadar labirent gibi ara sokaklarda dolanmak da güzeldi. Ara sokaklarda muhteşem tapas yapan restoranları, birbirinden güzel kıyafetler satan butikleri, tatlı pastaneleri nasıl keşfedebilirdik yoksa. Eğer İspanya'ya giderseniz şunu unutmamak lazım o da Siesta, yani öğle tatili. Alışılmıştan biraz daha uzun. Genelde dükkanlar 10-14 ve 17-20 arası açık. 

Akşam yemeğine gelecek olursak, birbirinden lezzetli tapaslar kesinlikle denenmeli. Deniz ürünlerini gerçekten çok iyi pişiriyorlar, tercihimiz çoğunlukla deniz mahsülü oldu. Manchego peynirini tatmanızı şiddetle tavsiye ederim ve muhakkak 'Patatas Bravas' dedikleri patates kızartmasını deneyin. Çünkü çok leziz yapıyorlar üzerine de kendilerine has katalan sosu da eklediler mi ağzınızın içinde lezzet patlaması oluyor. 

Nerede kalabiliriz derseniz, çok tatlı butik oteller var, ev kiralama imkanı da var. Kısacası bütçeye uygun çokça seçenek var. 

Eğer Barselona'ya giderseniz bu tatlı kasabayı günübirlik gezebilirsiniz ve yemek için bu üç yeri tavsiye ederim. 
1. El Cable 
2. El Donostiarra
3. Bar La Guineu 

Bir sonraki yazı Barselona. O zamana kadar sevgiyle kalın... 


































































15 Haziran 2017 Perşembe

ANNE KURABİYESİ / MOM'S COOKIES







Bugün günlerden biraz kurabiye, bir bardak papatya çayı, bir kitap, bir tutam nakış... Yaz tatilinin başladığı şu günlerde bu kurabiye beni çocukluğuma götürdü. Deniz kenarına götürdüğümüz, denizden üşüyerek çıktığımızda kurulanıp ıslak ellerle yediğimiz kurabiyelerden, öyle çok afili değil, bayatlamama sözü de yok ama ben öyle seviyorum, adi düğün pastası sevdiğim gibi sıvı yağla pişmiş ertesi güne bayatlayan poğaça ya da kurabiyeye de bayılıyorum :)

Süslü pasta ve kurabiyeler yapmışlığım da var ama kalbimi bi anne kurabiyesi gibi ısıtmıyor.










Kitaba gelirsek çok sevdiğim yönetmen Wes Anderson'ın tüm filmleri ile ilgili görselleri müthiş bir sinema kitabı.

Lafı uzatmayım da size malzemeleri yazayım, bu kurabiyenin üstünü şeker ya da fındık ile süslemediğim için biraz ekmek gibi gözüküyor ama tadı öyle değil, keke yakın bir tadı var...

Deneyin bence, basit ve leziz.

Malzemeler;

1 su bardağından biraz az şeker
yarım su bardağı sıvı yağ
yarım su bardağı yoğurt
2 yumurta
1 paket karbonat
yarım paket kabartma tozu
vanilin
dilerseniz portakal kabuğu rendesi
aldığı kadar un

Yapılışı;
şeker, yağ, yoğurt ve yumurtamızı bir güzel çırpıyoruz. Krema gibi bir kıvam alsın. Sonra un, karbonat, vanilin ve kabartma tozunu eleyerek ekleyelim. Aldığı kadar un diyorum ama hamura dikkat ele yapışmayan ama çok da sert olmayan bir hamur olacak. Şekili de verdik mi, 180 derece önceden ısıtılmış fırına koyabiliriz. Süre fırından fırına değişebilir, baktın altın sarısı rengine doğru gidiyor olmuş demektir.

Afiyet bal şeker olsun..








13 Haziran 2017 Salı

BİN TURNA KUŞU / ONE THOUSAND ORiGAMi CRANES





Bir doğum günümde canım arkadaşım benim için en iyi dileklerini dileyerek kendi elleriyle yapmıştı bu turna kuşlarını... O zaman öğrendim efsaneyi... 








Japonların şöyle bir inancı var; hasta olan kişi kağıttan bin turna kuşu yaparsa, Tanrı dileğini yerine getirir ve onu sağlığına kavuşturur...

Sadako Sasaki adlı Japon kızın hikayesini belki bilenleriniz vardır. O henüz iki yaşındayken Hiroşima'ya atom bombası atıldı. Sadako'ya hiç birşey olmamıştı ancak bombanın etkisi yıllar sonra ortaya çıktı ve Sadoko radyasyon nedeni ile kanser olmuştu...

Hastalığına ve doktorların ümitsizliğine rağmen o her zaman hayat doluymuş ve koridorlarda koşar oynarmış. Hastahanedeki arkadaşı ona bin turna kuşu efsanesini anlatır ve Sadako tüm inancı ile turna kuşlarını yapmaya başlar ancak hastalığı daha da kötüler, bu sırada haber yerel ve uluslararası basında yer alır, küçük kıza destek olmak için ülkenin her yerinden turna kuşu gönderirler ancak o turna kuşlarını tamamlayamadan gözlerini yumar. O zamandan beri 'Turna Kuşu' barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesidir.

Nazım Hikmet'in küçük Japon kız için yazdığı bir şiir var. Fazıl Say'ın Nazım Hikmet Oratoryosu'nda var bu şiir. 
Eserin tamamı çok güzel fakat Küçük Kız Çoçuğu bölümünü  çalarken her seferinde tüylerim diken diken oluyor.. Dinlemek isterseniz link burada.


Savaşlar olmasın, insanlar taraflara ayrılmasın, çocuklar çocukluklarını yaşasın, uçurtma uçursunlar, kalpleri hep temiz kalsın. 


KIZ ÇOCUĞU

Kapıları çalan benim 
kapıları birer birer. 
Gözünüze görünemem 
göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli 
oluyor bir on yıl kadar. 
Yedi yaşında bir kızım, 
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce, 
gözlerim yandı kavruldu. 
Bir avuç kül oluverdim, 
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için 
hiçbir şey istediğim yok. 
Şeker bile yiyemez ki 
kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı, 
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin 
şeker de yiyebilsinler.
(1956) 


-Nazım Hikmet







This post is about one thousand origami. In Japan, the crane is considered as a mystical animal that is believed to live for a thousand years. Because of this, it became a symbol of good luck and long life. If a sick person folds 1000 cranes, then he or she will get well again... 


Maybe you know the story of Sadako. When Sadako was only two years old, she was exposed to radiation from the atomic bomb dropped on Hiroshima, in Japan. As she grew up, she developed leukemia. Suffering from the deadly disease, she learned the ancient tradition about the 1,000 paper cranes. Inspired to follow the legend, Sadako folded paper cranes in her hospital bed, praying for world peace. Sadako died when she was only 12, before she could finish 1,000 cranes. As a tribute to Sadako’s life and selfless wishes, her classmates folded the remaining cranes, and Sadako Sasaki was buried with the full 1,000 cranes. Her story stands as an inspiration to all, and a testament to the continued power of the paper crane as a compelling symbol for hope, love, honor, and peace.


11 Haziran 2017 Pazar

MUTLU PAZAR / HAPPY SUNDAY






Herkese mutlu pazarlar!!! 

Bol çiçekli, çaylı kahveli pastalı, eş ve dostla sohbetle geçen balkon hayallerine hoş geldiniz... 
Bir evin en çok sevdiğim yerlerinden biri balkon, anne evim dışında daha henüz balkonlu bir evimiz olmadı. Buna üzülmüyorum, çünkü benim her daim pencere önü çiçeklerim var. 



















Ama hayal bu ya en çok da balkon hayali kuruyorum. Siz de balkon sevenlerden misiniz? Belki sizin de içinizi açar bu balkonlar.. 
Keşke şöyle bir kanun olsa; her balkon çiçeklendirilmek zorunda... Yaşayabileceğimiz göz zevkini düşünebiliyor musunuz? 

Konserve kutularında yeşeren sardunya, biber ve domateslerle büyüdüm ben, öyle de yaşlanmak istiyorum. 

Sevgiyle kalın... 







Tüm fotoğraflar pinterest ve tumblr'dan alıntıdır... 


9 Haziran 2017 Cuma

UMUT / HOPE





' İyilik aradın mı insanda kötülük kalmaz.' demiş Mevlana. İnsanlar gün geçtikçe daha acımasız olsalar da, benim hala umudum var. Şu çiçek nasıl açıyorsa insanların da kalpleri bir gün çiçek açacak...





2 Haziran 2017 Cuma

ÇİLEK / STRAWBERRY









Haziran geldi, hoş geldi! Umarım herkese güzellikler getirir. Benim için en enerjik mevsim yaz, Ankara'ya tam gelemedi de, eli kulağındadır. Sizin için de zaman hızlı ilerliyor mu? Bizim konser sezonu bile bitmek üzere. Bu hafta İtalyan film müzikleri çalıyoruz.  La Vita e Bella, Amarcord, Cinema Paradiso, Godfather gibi filmlerin müzikleri. Çok eğleniyorum provalarda. Ankara'da olanınız varsa bekleriz. Bilkent Senfoni Orkestrası konserlerimiz her cumartesi oluyor. Yakında tatile giriyoruz ama :) 

Şu aralar çok fırsat bulamasam da akşamları kesin elime alıyorum iğne ipliği. Bu da benim için meditasyon. Üretmek, denemek, öğrenmek, kumaşlarla oynamak iyi geliyor. Oh bir de yanına çay... 









Hazır çilek mevsimindeyiz, ben de dün bu tatlı çileklerden yaptım.  Çok severek takip ettiğim      Sedef İmer'in blogunda ilk gördüğümde denemeliyim demiştim. Minicik bir şey, fakat yapması ve bakması çok zevkli. Gülümseme sebebi..
Siz de denemek isterseniz buraya bir tık yeter. 
İster iğnelik olarak kullan, ister süs olarak kapına as, istersen de içine lavanta doldur dolabına, arabana as! 

Sevgiler ! 









Welcome June. 
My favorite season is the summer. Sometimes it is too hot, but I feel really energetic at this time of the year. I think time goes fast. Our concert season will end in two weeks. Tomorrow we will play some Italian film musics like Godfather, La Vita a Bella, Cinema Paradiso, etc. 

If I have time, I always try to sew or crochet. It is for me like a meditation. It is always good to learn new things, try and play with yarns and beautiful fabrics. 

It is the strawberry season and I sew these lovely strawberries. Maybe you know Sedef Imer. Her work always inspires me. There are couple of tutorials on her blog. Her works and her book are very effective and inspirational. 

It is really easy and fun to do. If you want to try it, you can just click here to find the pattern and the tutorial. Have fun :) 

See you later... 









© Ezgi. Made with love by The Dutch Lady Designs.